TARİH SAYFANIZ

Sizi bilgiye ulaştıran adres

29 Mayıs 2016 Pazar

GÖZDE TİCARET KOLU: SARRAFLIK

Sarraf lügatlara göre sarf eden, harcayan, bir başkası adına para ile iş gören veya gördüren gibi manalar taşımakla birlikte, o zamanlarda bankerlik, finansörlük vb. gibi fonksiyonları icra eden bir mesleğin adıdır.
Sarraflık mesleği; altın ve gümüş gibi kıymetli madenlerin ticaret eşyası olarak kullanılmaya başlandı.Helal kazancın onda dokuzunun ticarette olduğunu bildiren ve ticarete önem veren İslam dininin yayıldığı zamanlarda, altın ve gümüş paralar, ticaret vasıtası olarak kullanılmaya devam edildi. Bu sebeple sarraflık mesleği, revaçta olan bir meslek haline geldi. Dört halife ve Emeviler devrinde İslam devletinin sınırları genişledi.


İslamiyet öncesinde Arabistan, İran ve Hindistan’da yaygın olan sarraflık, İslamiyet’ten sonra da devam etti.Altın ticareti yapan ve sonradan kendilerine sarraf adı verilen bu kimseler, altınları değerleri karşılığında başka eşyalar ile değiştirdiler. Değişik madeni paralar ortaya çıkınca da, bu paralar ile altın alıp biriktirdiler.Abbasiler döneminde ticari hayat daha da canlandı. Sarraflar, tüccarlardan işlenmemiş altın ve gümüşleri satın alıp, darphaneye götürerek basılmış para halinde tekrar tüccarlara sattılar. Bu alışverişteki kâr sayesinde sarraflık mesleğini devam ettirdiler.Bu meslek sahipleri onuncu asırdan itibaren, ticari faaliyetlerin kolaylaşıp emniyet içinde yürümesi için, tüccarların malını veya parasını emanet olarak aldılar ve yaptıkları bu hizmet karşılığı ücret almaya başladılar. Kredi işleriyle de uğraştılar. Basra’ya ticaret için gelenler ellerindeki kıymetli eşyalarını bir sarrafa verip mukabilinde bir senet alıyorlar, sonra da alışverişte bulundukları tüccarlara sarraflar nezdinde ki hesapları üzerine çek veriyorlardı. Basra’daki toptancılarla sarraflar her akşam bir yerde toplanarak hesap görüyorlardı. Böylece ticari hayat sürat kazanıp kolaylaşıyordu. Sarraflar bu işleri yürüten memurlar çalıştırdılar. Bu mesleği Müslümanlar yaptığı gibi, daha çok Yahudi ve Hristiyanlar yürütüyordu. Altın yerine başka madeni paraların tedavüle çıkmasından sonra, altın ve gümüş gibi kıymetli madenleri bu paralarla değiştiren sarraflar, para yerine geçerli olan senetleri alıp satmaya başladılar. Osmanlı Devlet’inde ise devlet adamları en önemli tüketim sınıfını teşkil etmekteydiler. Aynı zamanda ticaretin önemli bir unsurunu oluşturuyorlardı.Doğal olarak bunların iş yaptıkları en önemli tüccarlar arasında Ermeniler çoğunluğu oluşturuyordu.

ERMENİ ALTINI
 

Ermeni sarraflar ve büyük tüccarlar XVIII. yüzyılın sonlarında en önemli iş ortaklıklarına girerek Yahudi ve Rumların yerini almışlardır.Devlet sarraflığını yürüten büyük Ermeni sarrafları genelde kış aylarında Halıcıoğlu’nda, yaz aylarında ise Boğaz’da otururlardı.
Sarraflık başlangıçta İstanbul ve Rumeli gibi büyük ticaret merkezlerindeyken XVIII. yüzyıl ve sonrasın neredeyse devletin her tarafına yayılmıştır. İlk sarraflar Yahudi iken sonraları Ermeniler lehine durum değişmiştir.Paşalar, vezirler ve üst düzey devlet görevlileri tayin-terfi işlerinde ödemek zorunda oldukları hediye, caize yüzünden devamlı sarraflardan borç almak, onlarla çalışmak zorunda kalmışlardır. İltizam işlerine girmek isteyen yöneticiler bu sarraflardan birini kefil gösteriyorlardı. Devlet görevlilerinin tefeci-sarraf desteğine ihtiyaçları vardı.Bu sarraflar bir kısmını rüşvet olarak alıyorlardı. Diğer kısmı içinse senet imzalatırlardı. Bazen sarraflar büyük devlet adamlarıyla vezirlerin para ile ilgili tahsilât işlerini ayarlıyorlar ve alacak vereceklerini düzenliyorlardı.

Sarrafçılık da Ermeniler çok geniş alanlara yayılmıştı.Osmanlı topraklarına gelen elçi ve yabancı tüccarların raporlarında Ermeni milleti en kalabalık, en akıllı işler yapan, en zengin milleti olduğunu söylemişlerdir. İç ticaretin büyük bir kısmının Ermenilerin ellerinde olduğunu ve muazzam servetlerinin oldukları ifade edilmiştir. Ermeniler asıl kazançlarını yasaklanan paraları çok düşük bir fiyatla piyasadan toplayıp İran’a satmalarından ve yüksek kur üzerinden açtıkları kredilerden ileri gelmektedir. Türklere verdikleri borç paralardan %24’ten %30’a kadar değişen bir faiz alırlardı.Ermeni sarrafları özellikle III. Mustafa ve I. Abdülhamit zamanlarında kuyumculuğu o kadar ilerletmişler ki bunların işleri İngiliz ve Fransız mamullerinden sonra dünyada üçüncü sırayı almışlardır. Bu yıllarda İstanbul’da ki iki büyük bedestende pek çok Ermeni esnaf ve tüccara rastlamak mümkündü.Ermeni sarraflarının yıldızı özellikle 1732’de Hekimoğlu Ali Paşa’dan sonra parlamıştır. Hekimoğlu’ndan itibaren 4 büyük sadrazamın Bezirganbaşı ve Sarrafı Ermeni idi. Böylece Sarraflar Kethüdalığı’da onların eline geçti.Bu dönemin en önemli ismi Serpos Amirav Yerevanents’tir. Onun çabaları ve dostlukları sayesinde Ermenilerin ilişki ağı her geçen gün güçlendi.Elinden tuttuğu birçok Ermeni ve sarraf onun sayesinde saray ile vezirlerle çalışmaya başladı.
Serpos’un ünü ve bağlantıları İtalya, İspanya, Fransa ve hatta İsveç’e kadar uzanmıştır.
Koca Ragıp Paşa döneminde idari karar ve kanun Ermenilerin çıkarlarına uygun imtiyazlar haline gelmiştir.Ragıp Paşa’nın 3 Ermeni sarrafı vardı. Kazer, Bedros ve Kuleliyan. Başta Kazer, Bedros ve Kuleliyan olmak üzere Ermeni sarraflar zenginlik ve itibar sahibi kişiler oldular. Ancak Ragıp Paşa’nın ölümünden sonra 3 sarrafta çok ince sorguya çekildi, hazinelerin yerlerini itiraf etmeleri istendi ve mallarına el kondu. Sarraf Kazer paşanın emlakini gizlediği gerekçesiyle çalıştığı han önünde ibret-i alem için idam edildi. Bedros ve Kuleliyan ise kaçmayı başardılar.  Osmanlı Devlet’inde özellikle on beşinci ve on altıncı yüzyıllarda sarraflar çoğalıp, bunlar arasında büyük zenginler ortaya çıktı. Yeni kıtaların keşfi, daha çok altın elde edilmesine sebep oldu ve meslek gitgide yaygınlaşarak günümüze kadar geldi, önceki asırlardaki kredi işlerini bankalar yüklendi. Bugün daha çok kuyumcu gibi çalışan sarraflar; altın, gümüş, yakut ve öteki değerli süs eşyalarının alım satımını yapmaktadırlar.

0 yorum:

Yorum Gönder